Yansız Para Rejimleri
- Posted by Maliadmin
- Posted in Para PolitikasıTam Tasdik
Yansız Para Rejimleri
Yansız para rejiminde, paranın sadece mal ve hizmet mübadelesine yardımcı olması, buna karşılık parasal rejimin, mal ve hizmetlerin nispî fiyatları ile üretim miktarları üzerinde etkili olmaması amaçlanır. Bunun karşıtı olarak da; para rejimi vasıtası ile nispî fiyatlarda ve üretim miktarlarında değişme amaçlanıyor ise, paranın, dolayısı ile para rejiminin yanlılığından söz edilir.
Daha önce de temas edildiği üzere, paranın yanlı olması, piyasa ilişkilerine müdahale anlamına gelmektedir. Bu bakımdan yanlı para rejimleri piyasa ekonomisi anlayışı ile çelişmektedir. Para miktarındaki değişmenin, fiyat oluşumuna nasıl bir müdahale teşkil ettiğini, aşağıda ele alalım.
Rekabet piyasalarında denge, ilave birimin marjinal maliyetinin, veri piyasa fiyatı, yani marjinal gelir ile kesiştiği noktada oluşur. Yani marjinal maliyetlerin, marjinal gelire eşit olduğun noktada, firma kâr maksimizasyo-nunu sağlar. Bu nokta dışmda her tercih, rasyonellik ilkesinden sapma olarak değerlendirilir. Çünkü bu noktanın dışında her tercih,; ya mevcut kâr potansiyelinden tümü ile istifade edilmediği ya da üretimin zarara rağmen artırıldığı anlamını taşır. Bu noktayı açalım: Bir an için, yatırımcıların kâr maksimizasyonu sağladıkları bir denge ortamı düşünelim. Denge halinde, ücretler emeğin marjinal verimliliğine eşittir. Bu noktada ekonomiye para şırınga edilir ise, ilk önce fiyatlar yükselecektir. Girişimci açısından, üretimi kârlı bir şekilde artırma imkânı doğacaktır. Diğer taraftan, yükselen fiyatlar sebebi ile işçilerin reel ücretleri gerilemiş olacaktır. Bu aşamada iki ihtimalden söz edebiliriz:
1) Yatırımcı, kârlı bir şekilde üretimini artırabilecektir. Fakat bu, işçi kesiminin, reel ücretlerdeki gerilemeye rağmen, emek arzını genişlettiği anlamına gelecektir. Bu halde, işçilerin rasyonel davranış ilkesine uymadıkları neticesi çıkacaktır.
2) İşçilerin, rasyonel davranış ilkesine ters düşemeyecekleri varsayıldı-ğı takdirde ise, reel ücretlerin, eski reel düzeyine yükseleceğini kabul etmemiz gerekecektir. Bu takdirde, fiyatlardaki yükselmenin üreticiye sağlayacağı avantaj kaybolacaktır. Üretimini buna rağmen genişleten bir girişimci ise, rasyonellik ilkesine aykırı davranmış olacaktır.
Birinci durum, ancak (Irving Fisher’in belirttiği) para yanılması çerçevesinde mümkün görülebilir. Yani işçilerin fiyatlar genel düzeyindeki artışı hemen fark edemediklerini, bu nedenle emek arzını daraltmadıklarını düşünebiliriz. Bu durumda üretim artışı mümkündür. Ancak fiyatlar genel düzeyindeki artışın algılanması ile birlikte, emek arzının ve üretimin düşmesi gerekecektir.
İkinci durumda da, yani reel ücretlerdeki artışa rağmen yatırımcının üretim artışına yönelmesi, yöneldiği takdirde ise, hatasında ısrar etmesi, rasyonel bir davranış olamayacağı için, üretim artışı sadece geçici nitelikte olacaktır.
paranın yanlı olması, belirsizlik ortamından kaynaklanmakta; reel ücretlerdeki değişimlerin algılanamaması ile ilişkili olarak ortaya çıkmaktadır. Reel fiyatlardaki değişimleri algılayamayan iktisadi sujeler, bu nedenle fiyat değişmelerine, rasyonel olmayan tepkiler göstermektedirler. İşte bu rasyonel olmayan tepkiler nedeni ile, para arzındaki değişimlerin reel büyüklükleri etkileyebilmesi mümkün gözükmektedir. Ancak parasal çerçevenin, sürekli olarak değiştirildiği bir ortam da düşünülebilir. Yani, para politikası ile sürekli olarak para yanılmasının oluştuğu durumda, şüphesiz ki piyasa ekonomisinin öngördüğü anlamda “rasyonellik ilkesi” geçerli olmayacaktır. Diğer bir deyişle, paranın bilinçli olarak “yanlı kılındığı” bir ortam yaratılabilir… Böylece, işçi ve/veya girişimcilerin yanıltılması sureti ile üretimi genişletmek
mümkün olabilir, iktisat biliminde bazı yaklaşımlar bu noktadan hareket ederek, ekonominin performansını yükseltmeyi amaçlayan, sistematik iktisat politikaları geliştirmeye yönelmişlerdir. Örneğin Keynesci iktisat politikaları bu doğrultuda geliştirilmişlerdir. Ancak bazı iktisatçılar (Yeni Klasikler) paranın aynı zamanda süper yansız olduğunu öne sürmektedirler. Yani, para miktarını sürekli bir şekilde ayarlayarak, para yanılgısı ortamı yaratmanın ve buradan etkin politikalar üretmenin mümkün olmadığım savunmaktadırlar.
Geleneksel yaklaşımlar ve Yeni Klasik Ekol paranın yansızlığını savunan ekollerdir1. Parasalcı yaklaşım ise, para arzındaki genişlemenin, büyüme hızına endekslenmesi ile birlikte, paranın yansızlığının sağlanacağını savunur. Liberal bir çizgi oluşturan bu ekollerin ortak özelliği piyasa ekonomisini, aktif iktisat politikalarına tercih etmeleridir. Bu yaklaşımlar, paranın yanlı kılınmasından ekonomik bir fayda ummamakta, tam tersine, para miktarındaki değişmelerin paranın değerinde istikrarsızlığa yol açtığını düşünmektedirler, istikrarsız para birimi ise, paranın taşıması gereken özelliklere sahip olmadığı için paranın ekonomiye sağladığı katkıyı azaltmakta ve ekonominin performansını düşürmektedir. Bu nedenle liberal iktisatçılar, parasal rejimin yansızlık ilkesi doğrultusunda organize olmasını ısrarla savunmaktadırlar.
Yansız para rejimlerinde temel ilke, Walrascı genel denge anlayışına uygun bir ekonomik düzen yaratmaktır. Trampa ekonomisi, ideal düzen olarak kabul edilmektedir: Para vasıtası ile mübadelenin kolaylaştırılması arzulanırken, para miktarının ekonomik süreçleri etkilememesi, başlıca hedef olarak gözetilmektedir.
Teknolojik düzeyde değişme olmadığı sürece, mal ve hizmet üretimindeki miktar değişmelerine rağmen, para değeri korunabiliyor ise, para rejiminin yansızlığından söz edebiliriz.
Teknolojik değişmelerin olduğu bir ortamda ise, para değeri, prodüktivite artışları ile ayni oranda değiştiği sürece, paranın yansızlığı korunmuş olmaktadır.
Parasal ekonomide para değerindeki oynamalar, hiç arzulanmayan gelişmelerdir. Değişen para değerinin pek çok sakıncası vardır. Örneğin, değişen para değeri, ekonomideki borç ve alacak stoklarının değer değiştirmesine sebep olur. Ayrıca değişen para değeri, nispî fiyatlardaki değişimlerin bireylerce algılamalarım zorlaştırır; yani bireyleride para yanılmasına yol açar. Bu bakımdan, para miktarının değişmesinden kaynaklanan para değerindeki değişimler ne kadar sakıncalı ise, prodüktivite değişimlerinin para değeri üzerindeki etkileri de aynı şekilde sakıncalıdır. Örneğin, herhangi bir sektördeki verimlilik artışları, ekonomideki üretim miktarını artırır
şartların değişmediği varsayımı altında, ekonomideki para miktarı, prodüktivite artışını izlemeyip sabit tutulduğu takdirde, artan verimlilik ile birlikte para değeri yükselecektir. Çünkü verimlilik artışı, üretimde yükselmeye yol açmış, buna karşılık para miktarı aynı kalmıştır. Bu durumda, verimlilik artışı, mal fiyatlarının düşmesine sebep olacaktır. Yani verimlilik artışı, fiyatlar genel düzeyini geriletecek, para değerini ise yükseltecektir. Yükselen para değeri ise, tıpkı düşen para değeri gibi yansızlık ilkesini zedeler, borç-lu-alacaklı ilişkilerini bozar.
Yansızlık ilkesi, ekonomideki para miktarı ile üretim arasında sıkı bir ilişki kurulmasını amaçlar. Yani para miktarı, üretim ile aynı yönde ve oranda değişmelidir1. Bu, Endeks Rejimi olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, fiyatlar yükselme eğiliminde ise, para miktarı daraltılacak ve fiyatlar gerilerken, para miktarı genişletilecek, böylece fiyat endeksinde değişmelere müsade edilmeyecektir. Hemen belirtelim ki, bu çerçevede fiyat hareketlerini tümü ile önlemek mümkün değildir. Çünkü ekonomiye şınnga edilen veya emilen bir paranın, fiyatlar genel düzeyi üzerindeki etkilerini önceden ölçebilmek mümkün değildir. Herşeyden önce merkez bankası, sadece ekonomideki para miktarı üzerinde etkili olabilmekte, ancak paranın el değiştirme hızını, yani paranın dolanım hızını tümü ile kontrol altına alamamaktadır. Yani ekonomide para hacminin kontrolü çok güçtür. Ayrıca, para hacmi ile fiyatlar genel düzeyi arasındaki ilişkiyi ölçmek de, ciddi teknik sorunlar yaratmaktadır.
Bununla birlikte, para miktarı politikasının, günümüzde “fiyatlar genel düzeyinde büyük oynamaları engelleyebilecek şekilde geliştirildiğini” söyleyebiliriz.
Dış ekonomik ilişkiler açısından irdelendiğinde, yansızlık .ilkesinin ve bu doğrultuda oluşturulan rejimlerin uluslararası ilişkilerde ciddi sorunlara yol açabileceği görülmektedir: Verimliliğin hızlı arttığı bir A ülkesi düşünelim… Bu ülkenin parası, zaman içinde B ülkesinin parasına göre daha yüksek alım gücüne sahip olacaktır. Bu durumda, bir de sabit kur rejimi uygulanmakta ise, herkes A ülkesinin parası ile A ülkesinden ticarete yönelecektir ve bu ülkede ticaret fazlası oluşacaktır. Bu dengesizliği engellemenin yolu, serbest kur rejimidir. Kurlar serbest bırakılınca, A parasının parkesi B’ye göre yükselecektir ve A ülkesinden ithalat yapmak cazibesini kaybedecektir. Diğer taraftan, sık sık değişen kurlar da uluslararası ticareti olumsuz etkiler.
Leave us a reply